Sanal işletim sistemi alır mıydınız?
Çok değil 6-7 yıl önce, geleceği öngörme çabalarından biriydi. Gün gelecek, sadece kullanıcı adı ve şifrenizle, tamamen sanallaştırılmış işletim sistemleri içindeki dosyalarınıza erişebilecek, herhangi bir yerden çalışabilecektiniz. Bu fikir, o dönemler, dizüstü bilgisayar satışlarının, masaüstü bilgisayar satışlarını aştığı yıllarda yapılmaktaydı ve ortalama ağırlığı, çevresel birimleri ile her gün 5-7 kg çanta taşıma zorunluluğu olan bizler için büyük kolaylık vadediyordu.
Sonra bulut bilişim hayatımıza girmeye başladı. Kendisi, adından mı yoksa tanımındaki sanallaştırma kelimesinden mi bilinmez, hep son kullanıcıdan uzakta, erişilmez, yüksek teknoloji olarak algılandı. Her alanda olduğu gibi işletim sistemleri alanında da dönüşüm oluyor. Buradaki dönüşüm analog’tan dijitale doğru değil, dijitalden dijitale olduğu için o kadar ilgi çekici gelmiyor.
Google, iOs platformu hayatımıza girdiği günlerde iki farklı proje üzerinde çalışıyordu. Biri mobil cihazlar için geliştirilen açık kaynak kodlu Android işletim sistemi, mobil cihazların yanında pek de yanımızda taşımadığımız beyaz ev eşyalarından arabalara kadar pek çok alanda da kullanıldı kendisi, diğeri ise temelde tarayıcı üzerinden çalışacak bir işletim sistemi diye tanımlayabileceğimiz Chromium projesi üzerinde çalışıyordu.
Kişisel bilgisayarlar alanında 1980’lerde Apple’ın kan kaybetmesinden beri Microsoft hakimiyetinin bize öğrettiği şekilde bilgisayarımızı kullandık. Klasörler, off-line dosyalar, masaüstü ve çekmeceleri şeklinde devam etti. Ama vadedilen bulut bilişim devri geldi çattı. Hem de yavaş yavaş, alıştıra alıştıra… Bugün bir Google hesabına sahipseniz, herhangi bir internet tarayıcısından, bu kişisel bilgisayarınız, internet kafelerde bulunana bir bilgisayar, sahip olduğunuz herhangi bir tablet, akıllı telefon, uçak içi eğlence sistemindeki tarayıcı, akıllanmış televizyonunuza yüklenmiş bir tarayıcı, buzdolabınızın geniş ekranından gireceğiniz bir tarayıcı olabilir, belgelerinize, maillerinize, haberlere, fotoğraflarınıza, multimedya dosyalarınıza, kısaca kişisel bilgisayarı hangi amaçla kullanıyorsanız, o işlevi yerine getirecek her dosyaya erişebilir, düzenleyebilir, istediğiniz platformlarda paylaşabilirsiniz. Aynı işlevi Microsoft hesabınızla da, onun platformları üzerinden gerçekleştirebilirsiniz.
Burada bağlandığınız cihazın ne olduğu, hangi işletim sistemine sahip olduğundan öte bağlantınızın olması ve yapacağınız işleme göre bağlantı hızınızın da yüksek olması yeterli.
Google ise bu durumu bir adım daha öteye götürerek, bugün bize çok da hissettirmeden kullandırdığı Chromium (işletim sistemi) çalışan cihazlarını da tanıttı. Bu cihazların önemli özelliği ağa bağlı olunduğu sürece, uzakta bir yerlerde depolana dosyalarına erişerek kullanıcılarına yeni bir deneyim yaşatmak. Bu cihazlarda off-line çalışmaya da imkan tanımak için az da olsa bellek bulunsa da, asıl depolama alanı (son model Chromebook Pixel modeli ile birlikte 3 TB alan veriliyor) son dönem Google Drive adını alan online depolama hizmeti üzerinden veriliyor.
Google ise Android platformu üzerinden sıkı bir savaşa girdiği iOs platformu kullanıcılarını da boş geçmiyor ve hazırladığı iOs uygulamaları ile bu farklılaşan bilgisayar kullanma deneyimini o platformlar üzerinde de devam ettiriyor.
Burada sorgulanması gereken bilgiye erişim yöntemlerimizin de değişmiş olması. Ansiklopedilerden Google’a geçeli çok uzun zaman oldu. Artık Windows’tan TV ekranlarında belgeler düzenlediğimiz farklı bir kullanma deneyimine geçiyoruz. Daha dijitale geçememiş kafaların, dijitalleşme deyince 1994’lerde kullanılan yöntemlerden değil de, tüketicinin zaten çoktan alışmış olduğu günümüz teknolojilerini kullanarak yeni deneyimler yaşatması gerektiğinin de altını çizmek istiyorum.
Deneyim sandığımızdan hızlı değişiyor. Google artık iyice gün yüzüne çıkmış Google Glass projesi ile, Apple ise kolumuza taktığımız bir bileklik (saat diyenler var ama zamanı göstermek en son kullanılacak özellik olsa gerek:) ile bilgiye erişim yöntemlerimizi değiştirme peşinde. Kullandığımız tüm araç-gereçler ağa bağlanmaya ve akıllanmaya başlayacak. (Ericsson 2020’de 50 Milyar cihazın ağa bağlanacak olduğunu tahmin ediyor.)
Google ve Microsoft servisleri haricinde, Dropbox, Sugarsync, iCloud gibi servislerin, her çektiğimiz fotoyu yüklediğimiz Facebook ve Flickr gibi servislerinde bu dönüşüme bizleri hazırlamada katkısı büyük.
Başlığa dönecek olursak, sanal işletim sistemi almanın ötesinde kullanmaya başladınız, farkında olsanız da, olmasanız da…
Kamil Mehmet ÖZKAN
No Comments