Gutenberg Yaşasaydı Dijital Yayına Geçerdi
Gutenberg’in matbaayı bulması (bu konu biraz tartışmalı ama genel kabul görmüş gerçek olarak) tarih’in sayfalarında önemli bir yer kaplar. Zira matbaa yaygın olarak kullanılmasaydı tarihin sayfaları bu kadar detaylı ve her türlü ayrıntıyı yansıtarak bizi aydınlatıyor olmazdı. Gutenberg’in yaptığı o güne kadar olan bilginin dağılım hızında ciddi bir artış sağlayacak bir sıçrama noktası olarak matbaayı bulması ve matbaanın kullanılması ile bilginin bazı kesimlerin elinde olan tekelinden çıkarak genele yayılmaya başlamasadır.
Basılı bilgi dağılım araçları o günden beri yaygın olarak kullanılmaktadır. Kimi zaman bir romanın sayfalarında kaybolup, bir şairin dizelerinde bulur insan kendini. Günlük haberlerin basıldığı kağıt parçası yazılı tarih için önemli arşiv niteliğindedir. Uzunca yıllar bu saltanat sürmüştür basılı kaynaklar tarafında. 20.yy’ın ikinci yarısından itibaren geliştirilen ve 21.yy’la yaklaşırken yaygınlaşan dijital teknoloji sayesinde insanlık bilginin dağılımında ikinci bir sıçrama tahtasını daha kullanmaya başlamış ve bitler ve baytlar sayesinde bilginin dağılımı daha da demokratikleşmiştir. Artık bilgi dijital olarak saklanmaya başlamış, yazılı olan kaynaklar zamanla dijitalleştirilmeye başlanmıştır. (Google Books Library Project)
Zaman değişmiş, bilginin depolanması, yayılması ve kullanım yöntemleri bambaşka bir yöne doğru gitmektedir. Brian Solis ile daha da popülerleşen “adapt or die” (adapte olursun, yada ölürsün) sloganı her sektörde olduğu gibi Türkiye’de gazete yöneticileri ve patronların da kulağına geç de olsa gelmiş olmalı ki bu alanda yeni yeni adımlar atılıyor. Ama yetersiz…
Artık birçok okuyucunun dijital kaynakları yoğun olarak kullandığı ve içerik tüketme alışkanlıklarını değiştirdikleri açık. Büyüyen akıllı telefon ekranları ve yaygınlaşan tablet cihazlar günlük hayatın vazgeçilmez cihazları olmuş durumda. Üretilen içeriğin tüketicinin yeni kazandığı tüketim alışkanlıklarına uygun olması önemli. Ama burada benim anlamadığım Türkiye’de büyük gazete ve dergi gruplarının hala bu değişen içerik tüketim alışkanlıklarının çok farkında olmamaları. Bunun iki sebebi olmalı, ya bu değişimin farkına varamayacak kadar uzakta kalmış bir ekibe sahipler, veya çözümü farklı yollardan aramaya çalışıyorlar.
Bir dönem basılı gazete satışlarını düşürdüğü için uygulamasını yayından kaldıran Habertürk Gazetesi, tekrar tablet mecrasına dönüş yapmış, fakat mecraya özel bir yapı ile değil de basılı gazetenin yüksek çözünürlüklerinde bir kopyasını koyarak okuyucularına okumaya çalışıyor. Her ne kadar buna bazı interaktif içerik eklenmeye çalışılsa da çok kullanışlı olmadığı aşikar. Burada basılı formatı koruma arzusunun arka planında eğer okuyucunun yıllardır gazeteyi böyle okumaya alıştığı gerekçesi varsa baştan başlamamız gerekecek.
Millliyet Gazetesi de Habertürk Gazetesi gibi okurlarına yüksek çözünürlüklü gazete kopyasını devrim olarak tanıtmak ile meşgul. Okumak eziyete dönüşebiliyor. Birde bu tasarıma konulan içeriklerin zoom yapıldığında ilginç deneyimler yaşamamıza sebep vermesi var. Olumlu değil tabi…
Hürriyet gazetesi ise Türkiye’de gazetecilik alanında Guardian ve New York Times izinde giden başarılı bir uygulaması “Hürriyet Tablet” i yeni yayına aldı. Öncesinde yine Milliyet ve Habertürk gibi basılı versiyonu yüksek çözünürlüklü imaj olarak sunarak tablet gazeteciliği yapıyordu. Son uygulama eksikleri olsa da atılmış önemli bir adım, başarılı bir örnek olarak gösterilebilecek düzeyde.
Gazeteler onlarca yıldır neredeyse değişmeyen bir tasarım ile karşımıza çıktı. Gutenberg’den günümüze de basılı iletişim önemli bir alan oldu. Ben ne zaman böyle cümleye başlasam mutlaka basılı kitapların asla bitmeyeceğini savunan biri tarafından tepki ile karşılaşıyorum. Basılı kitaplar ve gazeteler elbette var olmaya devam edecekler. İleride daha nadir olacaklar. Gün gelecek antika… Ama günümüzde artık öyle değil.
Günümüzde sabah güne dijital ekran ile başlayıp, gün içinde ekrandan başını çevirdiği her anda binlerce mesaja maruz kalan bir okuyucu kitlesine hitap edecekseniz oyunu kurallarına göre oynamanız gerekiyor. Yüzlerce yıllık alışkanlığı terk etmek her ne kadar çok zor gelse de yayıncıların bu yeni alışkanlıklara çözüm üretip, ihtiyaçlara göre tasarlanmış içerik üretmek zorundalar. Bir süre sonra birincil pozisyonlarını üçüncü parti uygulamalara kaptırdıklarında çok geç kalmış olabilirler.
Gutenberg’e gelecek olursak, eğer günümüzde yaşasaydı o da dijital yayıncılığı, mecrasına uygun olarak yapar matbaa ve o kültürün getirdiği formatlarda ısrar etmez, dönüşüme engel değil, liderlik ederdi…
Kamil Mehmet ÖZKAN
@kamilozkan
No Comments