Minimal Yaşayabilir Miyim? Bir Dönüşüm Projesi
Minimalist yaşam otuzlu yaşlarımın başından beri hep ilgimi çekiyor. Çok havalı geldiği için mi yoksa içinde bulunduğumuz hızı tüketim ve haz çağında çevremdeki karmaşadan bunaldığım için mi? Yoksa sadece yorulduğum için mi? Neden yirmili yaşlarımda böyle bir kavramla tanışma gereği hissetmemiştim? Bu gerekliliği hisseden sadece ben miyim? Tam olarak sebebini bilemiyorum. Bir modaya mı kapıldım yine acaba? Ama neden elimdeki yetecekken fazlasını almak için çabalıyorum. Neden yaşamak için yeterince doymuşken daha fazlasını yiyorum. Neden zaten yepyeni kıyafetlerim varken yenisini alıyorum. Gibi pek çok soru kafamda çok sık bir frekansta dönmeye başladı. Yaş otuzbeş… kesin bundan.
100 Eşya, 40 Eşya, 300 Eşya gibi sayısız hedef koyabilir insan kendine. Ama kendine bu sayı hedeflerini koymadan eğer yetiyorsa neden 72 eşya ile yaşamayı beceremiyoruz. Neden devamlı tüketmenin ve yok etmenin peşindeyiz. Dünya üzerinde hiçbir kimseye ve kuruma borcu bulunmayan kaç kişi kalmış olabilir? Bu soruları ne ilk ben soruyorum ne de son olacağım. Bilmediğim pek çok sebepten ötürü artık hayatımı minimal yaşama dönüştürme konusunda kendimi ikna ettim. Bakalım bu projeyi becerebilecek miyim?
Dönüşmek dünyanın en zor süreçlerinden biri olsa gerek. Sıfırdan inşa etmenin verdiği özgüveninin yanında yaşayan bir yapıyı dönüştürmek o kadar zor ve çoğunlukla başarısızlıkla sonuçlanan bir süreç ki. İşim gereği firmaların iş yapış biçimlerini teknoloji çağına uygun hale dönüştürmeye çalışıyorum ve evet çok mantıklı görünmesine rağmen koca organizasyonların küçük üyeleri her seferinde eski alışkanlıklarının getirdiği mantıksız davranışları yapmaya devam ediyor. Bütün resmi gösterdiğinizde herkesin hemfikir olduğu bir senaryoda bütünün parçaları nedense söylenin aksine davranış sergiliyor.
Peki insan da böyle değil mi? Çok mantıklı olarak düşünüp bir vizyon çizebilirken kendine her gün verdiği binlerce kararda kendi ile çelişip yanlış yola sapıyor. Bir durup düşünsek, verdiğimiz kararları tek tek kendi vizyonumuz ile tekrar ele alsak ne kadar hatalı davranışlar sergileyebildiğimizi görebilecekken neden gündelik hayatta bunu yapmıyoruz. Çünkü durmaya, tekrar düşünmeye, biraz yavaşlamaya hiç vaktimiz yok. Devamlı olarak hızlanmalı, büyümeli, ilerlemeli ve koşmalı. En azından içinde bulunduğumuz yaşam koşulları bunu gerektiriyor. Veya ilüzyona kapılan bizler böyle hissediyoruz.
Ben kendimle ilgili uzun süredir üzerine kafa yorduğum bir yolculuğa çıkmak istiyorum. “Az çoktur”, “Yavaş hızlıdır” prensiplerine uygun olacak bi yolculuk olacak. Başarıp başaramadığımı hep birlikte göreceğiz.
Tarihe not düşmek için Covid-19 Pandemisi’nde biz eve kapanalı 408 gün geçmiş ve bugün 21 Nisan 2012 Çarşamba.
No Comments