Yenilikçiliğin Önündeki En Büyük Engel: Telif
Lawrance Lessig’in “Free Culture” kitabında günümüz sinema sektörünün ağabeyi, para kazanma ustaları Hollywood yapımcılarının nasıl Güney’de Los Angeles’ta bugünkü Hollywood rüyasını başlattıklarından bahseder. İşin ilginç yanı günümüzde internetin özgür paylaşım ortamını ve sınırsız erişim imkanını yaptıkları baskılar ve çıkarmaya çalıştıkları yasalarla kısıtlamaya çalışan ve bunu bazı noktalarda tamamen haksız oldukları telif hakları gerekçesine dayandıran büyük prodüksiyon şirketleri zamanında Kuzey’de yaklaşık Edison’un aynı gerekçe ile kendilerine açtığı savaştan kaçarak Hollywood vadisine nasıl geldiklerinden bahseder.
Telif konusu günümüz yeni, zaman mekandan bağımsız, etkileşimli ve sanal iletişim ortamlarının yaygınlaşmasından önce de en büyük problemlerden biriydi. Bir eserin sahibi tam olarak kim? Bir filmin telif hakları nereye kadar uzanıyor? Oyuncu performansının değerini zamanında aldığı halde neden aradan yıllar geçip, film unutulduktan sonra bir belgeselde kullanıldığı zaman yapımcı şirketler veya oyuncu telif hakkının çalındığını iddia ediyor? Peki bu durumda haklı mı?
Son günlerde faydalı olacağını düşündüğüm bir proje için uğraşırken bu sorularla uğraşırken buldum kendimi. Proje kitap üzerineydi ve kişilere istedikleri zaman erişebilecekleri bir kütüphane kurmaya çalışırken Türkiye’de özellikle kitap piyasasında telifler konusunda büyük bir karmaşa olduğunu öğrenmiş oldum. İş elektronik kitaba gelince bu durum kaosa dönüşüyor. Türkçe yayınlanan birçok değerli çeviri eseri elektronik ortamda sunamıyorsunuz çünkü yayıncılarımız ileride çekeriz diye film haklarını alırken son dönemde yaygınlaşmasına rağmen elektronik yayımlama haklarını almıyorlar, alamıyorlar, önemsemiyorlar. Bununla ilgili daha önce yaşadığım bir olayı anlatmıştım.
Bu yüzdendir ki Kindle ve Kobo gibi ürünler ülkemize uzunca bir süre daha giriş yapmayacak gibi. Bununla birlikte yurt dışından getirdiğiniz Kindle cihazlarınıza Amazon’dan Türkçe kaynak bulma imkanınız var. Ama onlara bakıldığında raf fiyatlarının yaklaşık 2 katı bir fiyatla karşılaşıyorsunuz. Bu da Chris Anderson ile öğrendiğimiz internet ekonomisi modellerine hiç uymuyor. Baskı ve dağıtım maliyeti azaldığı için normalde çok daha ucuza erişmemiz gereken dijital kitaplar Amazon’daki yabancı dil kaynakların tersine oldukça pahalı olarak konumlanıyor. Burada yayıncıyı suçlamak en kolayı. Arka tarafta işleyen telif, komisyonlar ve arz talep dengelerine de bakmak gerek.
Zaten okuma alışkanlığı ve sıklığı çok fazla olmayan ülkemizde kitaba erişim konusunda diğer ülkelerden fazlaca olan problemler bu olumsuz durumu daha da fazla etkiliyor.
Eser sahipleri haklarını almalı. Yayıncılar haklarını almalı. Dağıtımcılar haklarını almalı. Ama bunların hepsi adil bir çerçevede olmalı. Dengeler değişiyor. Taşlar yerinden oynuyor. Ayak uyduramayanlar yok olup gidiyor. Yukarıdaki çemberde yayıncı ve dağıtımcılar değişimi algılayamadıkları zaman ilk önce yok olacak kesim. Eser sahipleri bugün bile aynı zamanda yayıncı ve dağıtımcı olabiliyorlar. Bunu yaparken de erişime yönelik engelleri yükseltmek yerine kaldırmayı denediklerinde çok daha fazla kazanacaklarının farkına varacaklar.
Hollywood’a dönersek şimdilik SOPA ve PIPA ile başarılı olamadılar. Salt karşı çıkmak ve eski modellerle değerlerini korumak yerine değişime bakış açılarını değiştirdiklerinde nasıl daha fazla kazanacaklarını görecekler. Bunun da en güzel örneklerinden birini hocam İsmail Hakkı Polat’ın yazısında okuyabilirsiniz.
Kamil M. ÖZKAN
No Comments