Yeni medya, dijital dönüşüm, tasarım odaklı düşünme, pazarlama, psikoloji üzerine bolca okuyup faydalı olduğunu düşündüğüm kaynakları ve düşüncelerimi burada paylaşıyorum.

Özellikle teknolojinin insanların ve toplumların yaşam, düşünce ve iş yapış biçimi üzerindeki etkisini incelemek ilgi alanım.

1986 Bursa doğumluyum. Bursa Anadolu Lisesi, İstanbul ticaret Üniversitesi İşletme Bölümü ve Kadir Has Üniversitesi Yeni Medya Yüksek Lisans Bölümünü tamamladım. 2012 yılında yayınladığım tezin içindeki pek çok önerme çoktan hayata geçti.

2006 yılında ilk stajım ile birlikte başladığım iş hayatında 9 farklı sektörde masanın farklı tarafındaki yer alarak tecrübe edindim. Diğer yandan bir girişimci olarak da çok fazla başarısızlık hikayesi yaşamanın haklı gururunu yaşıyorum. Şuan 16 farklı sektörde faaliyet gösteren firmalara pazarlama ve dijital dönüşüm stratejileri danışmanlığı hizmeti veriyorum. Eğer size faydalı olabileceğimi düşünürseniz lütfen iletişime geçin.

Sosyal Ağlarda Birbirimizi Dinlemiyor Sadece Boşa Konuşuyoruz

En son hangi konuda tweet attınız? Yeni öğrendiğiniz bir bilgiyi mi paylaştınız, yoksa bir konu hakkında görüşlerinizi mi belirttiniz? Eğer öğrendiğiniz bilgiyi sizin gibi düşünen kişiler için paylaştıysanız sıkıntı yok. Ancak bir konu hakkındaki eleştiri ve görüşünüzü o konuda farklı görüşte olduğunuz kesim için attıysanız mesaj verme çabanız boşuna gitti. Çünkü o kesim sizi dinlemiyor tıpkı sizin de onları dinlemediğiniz gibi. Sadece sizin gibi düşünen insanlar için gürültü yapıyorsunuz. Merak etmeyin çoğu bu durumdan rahatsız değil. Sizin gibi hareket ediyorlar. Aşağıdaki gerçek tweetlerin incelenmesi sonrasında görselleştirilmiş grafiğin çok açık seçik ortaya koyduğu gibi.

Twitter ile ilk tanışmamı hatırlıyorum. Teknoloji ve pazarlama haberleri yayını yapan hesapları takip edip her girdiğimde yepyeni bilgilerle karşılaşmak acayip hoşuma gitmişti. Bir gelişme oluyor ve siz onu yeri geliyor haber sitelerinden önce öğreniyorsunuz. Önemli olaylar meydana geliyor, birileri anında sms yazar gibi tweet atıyor ve hemen tüm dünyanın haberi oluyor. Sihirli bir araç gibiydi. Hani ilk zamanlarda dutluk da değildi Twitter ama çok daha seviyeli bir kullanıcı kitlesi vardı. Amaçları daha çok bilgi almak ve paylaşmak olan kesim yoğunluktaydı da diyebiliriz. Daha sonra ülkemiz için Gezi Olayları, öncesinde Ortadoğu için Arap Baharı ile başlayan günümüzde pek çok ülkede yoğun olarak maruz kaldıkları ve politik merkezli tartışmalardan muzdarip olduğu durum gerçekleşti. Mecra politikleşti, söylemler kutuplaştı. Sadece siyaset de değil. Toplumu ve dünyayı ilgilendiren her konuda karşıt fikirlerin yer aldığı yer haline geldi. Kendi siyasi, politik veya dünya görünüşünün savaşını bu mecra üzerinden karşıt görüşlere karşı vermek normalleşirken amacı bilgi edinmek olan kişiler yeri geldi linç edildi. Sadece Twitter değil diğer sosyal medya platformları da aynı dönüşümden nasibini aldı. Ben ve benim gibiler için bu mecraların en önemli faydası ortadan kalkmış oldu.

Yıllardır yapılan benzer araştırmalarda hep aynı sonuç çıkıyor. Çoğu zaman sosyal ağları sadece konuşmak için kullanıyoruz. Dinlemek, empati kurmak, başkalarının fikirlerinin de haklı yönlerinin olabileceği düşüncesi nedense klavye başındaki fikir savunucularının hiç aklına gelmiyor. Normal kullanıcılar olarak biz de zaman zaman dinlemeyi unutuyoruz. Ancak gerçekte olan sizin başkaları için hazırladığınız o ağdalı eleştirel düşünceler aslında karşı mahalleye hiç ulaşmıyor. Konu siyasi, politik, ekonomik, sosyal, kültürel, çevre sorunları gibi ne olursa olsun. Biraz web’in ve sosyal medyanın doğal yapısı, biraz da farkında olmadan hayatımızı şekillendiren algoritmalar bu dinlememe durumu için altyapı oluşturuyor. Algoritmalar ne işe yarar sorusu için şu belgeseli tavsiye ederim.

Konuya teknoloji anlamında yaklaştığımızda, aslında işin temelinde günlük hayatta kullandığımız sistemlerin akıllanmaya başlaması ve her gün bizi daha iyi tanıdıklarını iddia etmeleri ve göreceğimiz içeriklerin tamamına bu algoritmaların karar vermesi var. Bu durum da sadece kod parçacıklarının bizim için oluşturduğu bir filtre balonu içerisinde mi yaşıyoruz kaygısını yaşamamıza neden oluyor. Kaygı duymalı mıyız? Kesinlikle evet. Arama sonuçları, alışveriş önerileri, film ve müzik önerileri derken günlük hayatta tükettiğimiz ve vaktimizi harcadığımız tüm şeylerin temelinde bizi daha iyi tanıdığını iddia eden algoritmalar yatıyor ve bunların çoğu etiketleme ve çoğunluğun hareketlerinden yapılan çıkarsamalara dayanıyor.

Ben de iPad’i kullanmaya başladığım dönemlerde güncel gelişmeleri takip etmek için Zite ve Flipboard uygulamalarını yoğun şekilde kullanıyordum. Benim tüm hareketlerimi takip eden ve benim ilgi alanıma yönelik içerik sunmayı vaat eden bu uygulamalarda (Bir süre sonra Flipboard’un sahibi ana şirket Zite’ı da satın aldı) bir süre sonra sadece benzer konular ve aynı fikirlerin benzer söylemlerinin olduğu kalabalık içerik topluluğuna maruz kaldım. Aynı başlığın arama motorları için süslenmiş başka versiyonları arasında kaybolmaya başladım. Yeni haberler, başlıklar ve gelişmeler göremez olmuştum. Sistem benim ilgimi çekmeyeceğini düşündüğü için göstermiyordu ama beni o kadar da iyi tanımıyordu. Şimdi olabildiğince farklı kaynaktan RSS’ler ile beslenmeye çalışıyorum. Ara sıra çok alakasız kaynaklara girip farklı konularda bilgi sahibi oluyorum. Hakkında iz ve etiket bulunmayan bir konu ile ilgili bugün bile en gelişmiş yapay zeka sistemlerinin tam doğru sonuç verebileceğini düşünmüyorum. Paradoksal olarak bir süre sonra sizin balonunuzun dışındaki haberlere erişiminiz kesilecektir.

Peki arka tarafta çalışan bu algoritmalar bizi manipüle edebilir mi? Elbette. Hem algoritma dediğimiz kurallar serisinin yapısından kaynaklı hem de sistemlerin manuel manipülasyona açık olması bunu gayet mümkün kılıyor. Son ABD seçimleri için Facebook üzerinden yapılan seçmenleri yönlendirmeye yönelik hazırlanmış içerik ve reklamların çok başarılı sonuçlar elde ettiğini gördük. Yine Facebook mühendislerinin seçtikleri belli Facebook kullanıcı gruplarının duvarlarında görecekleri akışları manipüle ederek araştırmalar yaptıkları kazara ortaya çıkmış ve Facebook özür dilemek zorunda kalmıştı. Yine araştırmacıların üzerinde çalıştığı yapay zeka sistemleri Facebook’ta yaptığınız 8-10 hareket üzerinden kişiliğinize yönelik %99’a yakın tutarlılıkta bilgi edinebiliyor.

Algoritmalar doğru kullanıldığında olumlu şekilde de toplulukları yönlendirebilir. Tek şartla. Sürücü koltuğunda etik değerlerden taviz vermeyen birilerine teslim edilirse. Her ticari kuruluş kar elde etmek için kurulduğundan (zorunda değiller aslında) bu olumlu yönlendirme de bir yerden sonra ticari menfaatlerin güdümüne girecektir. Şirketler ve kurumlar toplulukları etkileyen sistemler geliştirirken Etik değerleri de göz önünde bulundurarak faaliyetlerini devam ettireceklerini ancak umut edebiliyoruz. Pek çok noktada bunu denetleme şansımız yok.

Filtre Balonu terimini ilk kez Eli Pariser mi kullandı emin değilim ama 2011 yılında kaleme aldığı “The Filter Bubble” kitabı ve şuradan erişeceğiniz TED konuşması tam da bahsettiğimiz bu internetin ve sosyal ağların çevremizde oluşturduğu Filtre Balonu’nunu çok iyi şekilde açıklıyor. İsteğimiz dışında bizim için dizayn edilmiş içerikleri tüketmenin tam özgürlük olmadığını düşündürtüyor da diyebiliriz. TED konuşmasının başında göreceğiniz Mark Zuckerberg‘in sözünü yıllar önce duyduğumda uzunca süre etkisinden çıkamamıştım. Facebook haber akışının hiyerarşisi hakkında soru soran bir gazeteciye cevabı kabaca: “Karşı bahçemizde ölen sincap bazen Afrika’da ölen kişilerden daha önemlidir.” şeklindeydi. Söz hakkında yorum yapmıyorum bakılan noktaya göre değişen doğruluğu var ama çoğu zaman sorgulamadan tüm zamanımızı ve kazancımızı, yani hayatımızı tükettiğimiz sistemlerin bizi arka tarafta bir grup insanın hayata bakış açılarına göre belirlenmiş hedeflere yönlendirme durumu var. Bunu da hiç aklımızdan çıkarmamız gerek. Neden zamanla timeline akışlarının bozulduğu, neden yüzlerce arkadaşınız varken sadece 4-5 tanesinin güncellemelerini yoğun olarak gördüğünüzü düşünürseniz algoritmalar aklınıza gelsin veya Mark Zuckerberg’in veciz sözü.

Sohbetten girip hayatımızı yönlendiren algoritmalara kadar geldik. İçinde yaşadığımız çağa ve kullandığımız araçlara şöyle genel olarak baktığımızda bilinen insanlık tarihinde hiç olmadığı kadar birbirine bağlı, iletişimin teknik sınırlarının kalktığı bir dönem olmadı. Ancak son 10 yıldaki sosyal medya ve dijital iletişim araçlarını kullanma durumumuza baktığımızda bu sınırsız iletişim altyapılarına sahipken bile birbirimiz ile iletişim kurmada sorunlar yaşıyoruz. Fikirlerimizi karşılıklı olarak paylaşamıyor, bizden farklı düşünen kişilere ve fikirlerine tahammül edemiyoruz. Kendi kurduğumuz ve tek özelliği bizim gibi olan kişilerden oluşan bir balon içerisinde çoğu zaman karşılığı olmayacak şekilde bağırıyoruz. Kendi balonumuzda bile bizi dinleyen birileri var mı emin değiliz. Sadece sanal alemlerde değil gerçek hayatta da aynı durumdayız.

Benim Twitter‘ı kullanma durumuma gelirsek hala ilk günkü amaç ve hedeflerim ile kullanmayı sürdürüyorum. Bilgi almak ve paylaşmak. Kimi zaman öğrendiğim bir bilgiyi paylaşıyorum kimi zaman çok beğendiğim bir makale denk geliyor okuyup yeni birşey öğrenmenin hazzını yaşıyorum. Genel Twitter kitlesine bakılırsa çok sıkıcı bir kullanıcı sayılırım. Takip etmek isterseniz kullanıcı adım @kamilozkan

Kamil Mehmet ÖZKAN

Kamil Mehmet ÖZKAN

◾️Digital Coach™️, New Media, Advisor, Speaker, Writer, Digital, Mobile, New World, New Customer, Istanbul, Gourmet Foods, Travel, Blogging

No Comments

Post a Comment

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.